muhtaçtan tavsiyeler3_iletişmek

Burhan Emir Keleş
3 min readJul 10, 2021

--

Altıncı sınıfa giderken tam yazılı döneminde hasta olup okulu bir aya yakın kırmıştım, o sürede matematik dersinde üslü sayıları kapsayan üniteyi halletmiş, üstüne giriş seviyesinde logaritmadan falan konuşmaya başlamışlardı -evet eskiden anadolunun sadece çevre yolundan geçerken görüp “Ulan bu ışık yanan evlerde de insanlar yaşıyor yav..” diye iç geçirdiğiniz yerlerinde bile eğitim bu kaliteye çıkabiliyordu. Totoyu her gün farklı bir hemşireye emanet ettiğim bir aya yakın sürenin ardından okula döndüğümde, eğitim hayatımda kapatamayacağımı düşündüğüm bir geride kalmışlık hissiyle karşılaştım. O günlerden hatrımda kalan, maalesef bir Ted konuşmasına ilham olacak çalışma azmi değil; “Ulan bu eski düşünürler de ne rahatmış, ben de kimsenin bi halt bilmediği dönemde yeni bilgileri üretir dururdum!” düşüncesi oldu.

Harbiden de ha! Aristoteles diye bir adam, oturmuş müfredat oluşturmuş muş. İletişim nedir diye onu anlatacakmış mış. Ulan nesi var işte, güzide eğitim sistemimizin en güzide derslerinden Dil ve Anlatım dersinde, geldiği yöreden ötürü olsa gerek “K” harfiyle pek de arası olmayan hocam “İletişim, gönderici ve alıcı gonumundaki ikhi insan ya da insan grubu arasında gerçekhleşen duygu, düşünce, davranış ve bilgi alışverişidir.” diye bize anlattı mevzuyu. Pek tabii, Antik Yalıkavak pardon Antik Yunan civarında adıoslabitenoslar, yüksek düzey cahillikle muhatap olduklarından, Aristoteles abiğimizin icraatinin anlamı olmuş oluyor. Meraka düşüp bir gün aldım elime, beyefendinin kendisinden pekala beyefendi olan Retorik isimli kitabını. Ne anlatacaksın bu kadar be adam derken, derya deniz.. En tırnak ucu örneğiyle, iletişimin iyisini kötüsünü anlatmaya çalışırken sırf onar paragraf iyilik ve kötülük tanımı yapmış. Kitap okurken kendisini olabildiğince dünyadan koparıp kitabın yerel saatine göre yaşamaya çalışan tavrımla “Cahil adıoslabitenoslar sizi” diye içten içten şaka üreten gevşek personam, kitap boyunca kapışıp durdular. Sayfalar ilerledikçe yeni bir şey öğrenmiş olma hissiyatından çok; zart diye sorulsa tanımını yapamayacağım basit şeylerin tanımlarını öğrenmiş olma hissi vardı üstümde. Kitap bitti, ortamlarda satmalık çok bir bilgi çıkmamasına yakındığım bir sürece girdik ki.. Girmez olaydık. Yerel saati GMT+3’e çekmemle beraber adıoslabitenoslar’ın bir adım ötesinde olmayan Ahmet,Mehmet,Ayşe,Fatma’yla yaşadığımızın farkındalığına erdim.

Hiçbir şeyin tanımını öğrenmeye, tanımın üstüne düşmeye vaktimizin olmadığı ve günlük iletişimimizin Mecidiyeköy Viyadük yoğunluğunda olduğu bir dönemde, kendini anlatabilmenin önemi, adıoslabitenoslarınkinden çok daha fazla olmalıydı, değil mi? Anlaşılan değildi. Çünkü kimsenin kendini anlatabilecek kadar düşünmeye, öğrenmeye vakti olmadığı gibi başkasının derdine ayıracak onca vakti de yoktu. İletişim grafiğinde kaliteli ve gerekli sınıfının yüzdelik dilimi de karın doyurmaktan öte tat vermeye bile yetmeyecek boyutta. Velhasıl, çok, yoğun ve önemsiz iletişiyoruz. Hatta çoğu zaman iteleşmekle yetiniyoruz. İletişmeye çabalayan fedaileri de sıklıkla “Amaan be, ben mi uğraşçam bi” sitemiyle uzaklaşırken görüyoruz. Bu sorunların nasıl çözüleceğini, birbirlerini iteleşimle anlamaya çalışması çok muhtemel uzmanlara bırakıp kişisel olarak n’apalım kısmına geçelim iyisi mi.

Anlaşılmamaktan dert yanmayı bir kenara bırakıp anlatamıyor olma ihtimalimiz üzerine kafa yorarken fark ettiğim en önemli şey satırlardır okuyucuyu da mağduru ettiğim, laf ebeliği sanatına hayranlığımız oldu. Uzun uzun konuşmakta sıkıntı yok; zaten öyle olsa hiç bir şey bilinmeyen zamanda çok şey bilen abilerimiz adıoslabitenoslara böyle uzun uzun konuşarak akademinin temelini atamazlardı. Asıl sorun şu ki onu hakkında daha bilgili gözükme derdinden olsa gerek papağanvari bir tavırla aynı şeyleri tekrarlayarak iletişim yolunu kirletiyoruz. Bu sorunun temel çözümü bildiğimiz kadar konuşmak kadar basit aslında.

Bir diğer dert olan dinleyememe, daha karmaşık bir çözüm gerektirse de onun da kısacık bir tanımı var. Fikre değer vermeyi öğrenip bol bol antrenman yapmak. Bunun üstüne söylenecek sözleri metinlere sığdırmaktansa eğitim düzenini tasarlayan yüce bilgeler ilk ve orta öğretimin çoğunda buna pratikte yer verme aklını göstermelerini beklemek daha makul.

Farklı konseptlerde öğrenip iletişim mevzusuna da devşirmeye çalıştığım en önemli teknik ise vazgeçmek üzerine kurulu olan ve bence ecnebilerin “conversation starter” dediği mevzudan daha önemli olan “conversation finisher” cümleleri en efektif şekilde bulabilmek. Konsept ne olursa olsun her konu hakkında -gerçek anlamda her konu- saatler, günler hatta yıllar süren tartışmalar oluşturmak mümkün olduğuna göre bunun nerede bitmesi gerektiğini kavrayabilmek iletişimin en değerli unsuru iletinin alıcı tarafında da kullanılabilir halde kalması için çok önemli. Buna dair atılabilecek adımların hakkında ise safsata üretemeyecek kadar bu iletişimin bitmesi gereken noktadayız.

Adıoslabitenoslar’dan başlayan günümüzde ise insan olmayan varlıklarla dahi bir şekilde gerçekleştirdiğimiz -bkz: bu metni yazmak için en az fikirlerimin asıl sahipleri kadar bilgisayarımla etkileşime geçiyorum.- bu iletişim mevzusunun üstüne bahisleri basitleştirmek iletişimi olması gerekene yaklaştırabilecek yegane yöntem.

E demezler mi adama madem fikrin basitleştirmek idi, ne bu tantana diye? “Z kuşağı” der, sıyrılırım..

Temmuz 2021, Beşiktaş

--

--

Burhan Emir Keleş

Consumer of entertainment and information, especially in software, psychology and humor.