biraz da öylece durmak

Burhan Emir Keleş
3 min readAug 31, 2021

--

Ne gariptir ki hepimiz birileri olmak ister dururuz, sıkıntı o ya. Sadece dururuz. En fazla yaptığımız, söylenmektir. Neden olamadığımıza ve olamayacağımıza dair küstahça söyleniriz kayda değer hiçbir şey yapmadan. Birileri olmuştur ama biz olamayız, çünkü bir hevesten öteye geçemeyen hayranlıktır bizimkisi. Onlara hayran olan insanların olmasına mı, yaptıklarına mı hayranız; yoksa kendimizi mi çok şımartırız? Sanki, onlardan birisi olabilecekmiş gibi..

Bazı insanlar vardır, öyle geçip gitmez dünyadan. O insanlar ne kadar kalsa yetmez, ne zaman gitse erken olur. Ben de böyle insanlara hayranlıkla büyüdüm, fiziken zaten baya baya büyümüştüm de, ruhum ve aklım kocaman “Hassiktir”ler çekerek bu insanlar sayesinde büyüdü. Yirmili yaşlarımın en büyük kıskançlığı, idolleriyle tanışıp onlarla bir şeyler paylaşabilenlere karşı oldu. Benim hiç öyle bi şansım olmadı ve bu şanssızlık benim öylece durma bahanem oldu.

Üç adamdan bahsedeceğim, hepsi acayip. Biri ecnebi, ikisi Fransız mektepli. Bense Merzifonluyum ve Kara Mustafa Paşa’nın torunu bile değilim. İlkini görmem zaten namümkünidi, ben buralara gelmeden otuz yedi sene önce gitti. Diğer ikisiyle ise, çokça geç kalmışken tanıştım ve yeterince doyamadan kaybettim, biraz da öylece durma bahanem budur.

İlkinin kendi adıyla anılan bilim dalı yaklaşımı var; en büyük benzerliğimiz çocukluklarımızın korkutucu derecede sıfat olarak benzemesi. İkincisi hayatta görülebilecek en çok yönlü adam ve bu yönlerin en az dörtte üçünde çok başarılı; en büyük benzerliğimiz elimi çokça işe sokmam -ancak dörtte birinde bile başarılı olamamamı göz ardı edersek.. Üçüncüsü, Türkçe’ye kelimeler kazandırmış, kendi mizahını yaratmış, Türk tiyatrosunu başka kimsenin bakmadığı bir yerden ele alıp uzunca süre sırtlamış bir adam; en büyük benzerliğimiz ikimizin de masası olması..

Görüldüğü üzere, hayranı olduğum üç adama da tıpatıp benziyor oluşumun bana kazandırdığı özgüven yardımıyla, onlarınki gibi bir hayat yaşamam işten bile değil. Kendileri gayet benim gibi bir altyapıyla doğmuş, etten kemikten varlıklar olmanın yanında aynı benim gibi bir çevrede büyümüş ve benim aldığım eğitimin ötesinde bir şey almamışlardır ki onlar gibi olmayayım, değil mi? İşte öylece durmamın sebebi, biraz da budur.

Bu adamlara karşı olan hayranlığımın en temelinde ne var, biliyor musun? Yaptıkları şeylerin önemi, boyutu veya kazandırdığı hayranlıklar mı? Öyle benim gibi dalyarakça cümleler ile istediklerini başaramama düşüncesine kapılmamış olmaları mı? Bir kağıda yazıyor değil de bunu senin sıfatına söylüyor olsaydım, güzel öykülerle bezeyip ilk cevabı verirdim; ama belki de hiçbir zaman gerçek bir kağıdın üstüne basılacak değeri elde edemeyen bu satırlar benim için bir yüzleşme yeri, o yüzden dürüst olacağım. Köpek gibi kıskanıyorum bu adamları, kazandıkları kitleyi veya yaptıkları işlerden de önce, bu adamları.

“N’apıcaz da böyle olacağız!” ünlemli sorusunu sıkça kendime sorduğum iki dönem oldu hayatımda. Tanrı’nın kötü mizah anlayışı mıdır bilinmez, tam bu iki dönemin merkezlerinde iki adamı aldı yanına, sanki çok ihtiyacı varmış gibi.. Bu ölümler, önce bir aptallık, sonrasına üzgünlük ve sosyal medyada gördüğüm dalkavukça söylemlere kızgınlıktan hemen sonrasında bana Türkçe karşılığını bilmediğim bir his veriyor. Bu his öylece durma bahanelerimin gün içinde kendimden dahi saklayabildiğim bir tokatı gibi vuruyor suratıma. Bu tokadı yemenin ardından, onlara olan hayranlığım daha da katlanıyor. “Nasıl ulan? Ölüp gidiyorsun ve bana daha da derin bir his ve düşünce bırakıyorsun.” En yakınımdakiler için bile bu kadar önemli olamamış olmanın farkındalığı, biraz da öylece durmama bahane oluyor.

İlk iki adamın hayat hikayesini didik didik ettim, kafamın içinde tekrar yaşarsam hayatıma bir yansıması olur diye düşünerek. Üçüncü adamın her eserini, söylemini kendime bir şeyler çalarak tükettim. Onları tüketmenin bana verdiği haz, onlar olabilecek olma düşüncesinin hazzını katlayıp cebine koydukça durakladım, biraz da öylece durmama bu bahane oluyor.

Belki bilgisayar oyunlarındaki yapay zekalar gibi, bizler de öylece durmak için varızdır. Öylece durup bu büyük adamların yaptıklarına hayran olmak bizim görevimizdir. Ama bu üç adamın hayatına da bakınca, bunun bir görevden öte seçim olduğunu anlamak, biraz da harekete geçmeme bahane oluyor.

--

--

Burhan Emir Keleş

Consumer of entertainment and information, especially in software, psychology and humor.