Antik Bir Metaforla Yazılım Nereye Kadar Gidebilir Sorusuna Farklı Bir Bakış

Burhan Emir Keleş
3 min readNov 28, 2020

--

bir olgunun ne olduğunu sorgulamaya başladığımızda, ilk bakacağımız şey vektörel zaman çizgisinde ilk belirdiği anda ne olduğunu kavrayabilmek olmalıdır. bu yaklaşımla, insanın beyin ve omurilik arasındaki sıvıdan ibaret, diğer uzuvlarını sadece donanımsal olarak kullanan bir canlı olduğunu görürüz. yaşadığımızı düşündüğümüz her şey aslında bu sıvı içerisinde, milyarlarca yıldır geliştirilmekte olan kod bloklarıyla çalışan bir işlemcide yapılan işlemlerden ibarettir. bir uzvumuz fiziki bir zarar gördüğünde hissettiğimiz(?) acı aslında işlemcimizde gerçekleşen bir “error” mesajı olarak nitelendirilebilir ya da canlılar arasında sosyolojik karmaşanın en üst seviyesini yaşayan tür olan bizler için verdiğimiz kararlar, aslında bu kod bloklarının bizlere, daha önceki kararların ve bu kararların sonuçlarının veri tabanından çekilip DNA tarafından günümüzde hayal dahi edemeyeceğimiz karmaşıklıktaki algoritmadan geçirilerek verilen çıktılar olarak düşünülebilir. yani işin aslı, insanlık bir bakıma, şu sıralar en büyük sorunsal ve amaç bellediği bir öğrenebilen bir algoritmadır.

yapay zeka teknolojilerinin insanlığın sonu olacağını düşünen çoğu kişinin aklına gelen senaryo b-movie tadında, robotların dünyayı ele geçirip insanlığı katledeceği gibi kısıtlı bir çaptadır. oysa ki yapay zekanın, insanlığın sonunu böyle getirebilme ihtimali ancak ve ancak kurgusal sinema evrenlerinde olabilecek bir olaydan öte midir bilinmez. kendi kendine öğrenen algoritmalar, en yakın dostumuz olduğu anda bizlerin sonunu getirecek en büyük düşmanımız olma riskini taşır. bu fikri daha iyi anlayabilmek adına antik Yunan mitlerinden Prometheus’un hikayesine nebuch’un kalemi üzerinden göz atmakta fayda var.

“Prometheus, insanlara bilgi ateşini götürdüğü için Zeus tarafından korkunç bir şekilde sonsuz bir işkence döngüsüne hapsedilmiştir. Bir dağda zincirlenen Prometheus’a her gün bir kartal geliyor, göğsünü yarıyor, ciğerlerini parçalıyor ve o acı içinde kıvranırken tüm bedeni iyileşiyor ve diğer gün tekrar kartal gelene kadar açılan yaraların acısını çekiyormuş. Güçlü Prometheus o zincirlerden, elleri ve bacaklarından vaz geçmek pahasına uzuvlarını koparsa bile o şekilde dağdan inemezdi. Ama ölmeyen bir zihne yeterince vakit verirsek sana mucizeler gösterir. Bu sonsuz döngü içerisinde Prometheus, çok uzun yıllar sonra gördüğü bu işkencenin yapısına hakim oldu. Kartalın hep aynı zamanda geldiğini, hep aynı bölgeyi hep aynı şekilde pençelediğini ve gagaladığını, vücudunun hep aynı zaman aralığında iyileşmeye başladığını kavradı. Binlerce yılın sonunda Prometheus’un bu döngü içerisinde çözemediği tek sorunsal ciğerinin iyileşiyor oluşuydu, sadece bunun arkasındaki tanrısal sırrı çözebilmekten başka hiçbir şeyle ilgilenmiyordu, hatta öyle ki kaçmayı dahi düşünmez olmuştu. Uzun süre ciğerinin iyileşmesini gözlemleyen Prometheus, bu süreci kavramaya başladı. Zeus’un onun üzerindeki lanetini çözmüştü, her şey belirli bir ritimle gerçekleşiyordu. Çok uzun süre sonrasında nefesini hatta kalp atışını tüm bu olan olayların ritmine göre ayarlayan Prometheus, ritme sızmayı başarmıştı. Ve sonrasında planını başlattı, her gün kartal gidince ellerindeki ve ayaklarındaki zincirleri bir defa çekti, her gün aynı saniyede yalnızca bir defa. Prometheus ritme sızmakla kalmamış aynı zamanda ona bir şeyler de katmaya başlamıştı. Her geçen sene daha güçlü çekti zincirleri. Öyle bir raddeye gelmişti ki Prometheus artık zincirleri çektiğinde bilekleri kırılıyordu ama ciğeri gece iyileşirken bilekleri de iyileşiyordu yani ritim cevap veriyordu. Bir gün kartal gittiğinde öylesine güçlü çekti ki zincirleri, el ve ayakları koptu ancak o nefesini bile bozmadı ve gece olduğunda ise ciğerleriyle birlikte tüm vücudu iyileşiyordu. Ve Prometheus intikam için yola çıktı…”

işte aynı bu hikayedeki gibi, bir senaryo çizelim şimdi. İnsanlık olarak milyarlarca yıl sonunda bu halini alabilmiş bir öğrenen algoritmaya, yapay zeka algoritmaları ekleyebildiğimizi düşünelim. senaryomuza göre modern insan, DNA’nın işleyişini anlamlandırabilecek bir yapay zeka algoritması geliştiriyor ve bu sayede istediği şekilde dörtlü komutlardan oluşan bu komut dizisini manipüle ederek türü her türlü felakete dayanıklı hale getirebiliyor. zaman çizgisinde ilk olarak homo deus olduğumuz halimizle değil de çok daha geçmişte, tek bir hücre olduğumuz halimizle, yani tam anlamıyla işlerin başladığı noktada buluyoruz kendimizi. bir parça kod bloğuyla.

bence yazılımın gidebileceği en çılgın yer her şeyin -kelimenin gerçek anlamıyla- başına gitmek olacaktır.

İstanbul, 19.08.2019

--

--

Burhan Emir Keleş

Consumer of entertainment and information, especially in software, psychology and humor.